25 Mart 2008 Salı

Pazar Seyri

Birkaç haftadır eşimle hep plan yapmamıza rağmen, gerek yoğunluk, gerek soğuk havalar, gerekse bir türlü planlarımızın birbirini tutmaması sebebiyle Burgaz'a gidemiyorduk. Bu hafta Cumartesi günü yine bir iş sebebiyle adaya gidememek içimizde kaldı. Biz de Cumartesi gecesi "Fırtına hariç ne şartta olursa olsun Pazar günü adaya gidelim artık" diye sözleştik.

Pazar sabahı kaltık. Hava meteorolojiden de bildiğimiz üzere bulutlu ve lodos. Hazırlandık, ufaklığı ve baldızı da alıp Lidya'ya vardık. Duraksız bir şekilde çözdük palamarları ve Burgaz'a doğru seyre koyulduk. İlk defa saat 11:30 sularında adada olduk ve Lidya'yı bağlayıp adada şöyle güzel bir yürüyüş yaptık. Hava kapalı olması ve erken de bir saat olması sebebiyle bizden başka Burgaz'da kimsecikler yoktu desem abartmış sayılmam. Bomboş sahil yolunda oğlum bisikletiyle, bizde tabanvayla gezdik durduk. Eşim kendi merakı fotoğrafçılığını bayağı ilerletti. Herhalde uzmanlık alanı doğa, çiçek, börtü, böcek gibi bir şeyler olacak... Çünkü hep o bahsettiklerimi fotoğraflıyor. Oğlum denize taş atmaya bayılıyor. Adanın kenarında inşaat artığı taşları görünce kaynak bulmuş gibi sevindi ve başladı tek tek taşları denize atmaya...

Yemek saatine doğru ise geri dönüşümüz çok komikti. Oğlum en önce bisikletiyle yarış halinde, arkasından baldız onu kovalar vaziyette, ben arkalarında, eşim de en arkada fotoğraf çekmekle meşgul. Böyle dağınık bir şekilde giderek Barba Yani'ye oturduk. Özlemişler tabi bizi, uzun zamandır hep birlikte gidememiştik Barba'ya. Neyse ayıptır söylemesi açtırdık Yeşil Efe'yi, mezeler, balık, meyva derken kahve ile sonlandırdık yemeği ve hepimiz tatlı kafalarımız ile Kalamış'a doğru yola koyulduk. Yolda bendeniz kaptanınız hariç herkes uyudu tabi.. Sonunda kısa bir motor seyri sonrasında Kalamış'taki yerimize bağlandık.

Yerimize bağlanınca ben hemen başladım çalışmaya ve çıpa, zincir, halat üçlüsünün hazırlığını bitirdim.

Hava kararmaya başladığı sırada Lidya'yı yıkayıp oradan tatlı kafalarımızla ayrıldık. Ülkenin içinde bulunduğu üzücü durumu ve büyük sorunlarını sadece bir gün de olsa unutmaya çalıştık.

Cumartesi Hikayesi


Merhabalar,

Bu hafta Cumartesi gününü oğlumla geçirdim. Sabah kahvaltısı, biraz keyif, oyun derken parkta oynamaya varan bir öğleden önce...

Öğleden sonra, oğlumu babaannesi ve teyzesine kısa süreli emanet edip, Lidya'nın eksiklerini almaya gittim. Nal, simit, usturmaçalar, dürbün, vinç kolu, harita lambası, onaylı can yelekleri, çıpa, zincir, konnektör, havalı korna, rota cetveli, halatlar vs.vs. Ne çok eksiğim varmış değil mi. Bu kadar eksikle denize nasıl çıkıyordun demeyin sakın. Eh insan bütün parasını tekneye yatırırsa sonu böyle oluyor.

Neyse, aldıklarımı tekneye gidip yerleştirmek için babaannesinin yanından oğlumu da alıp fırladım marinaya... Oğlumla bir heves başladık çalışmaya.. Tabi dört yaşına daha yeni yaklaşıyor olması sebebiyle biraz da sorgu sual içinde olmasından, ben de onu cevaplayayım, bir yandan da çalışayım derken, dikkatsizlikten nal ışığının braketini suya cup diye düşürüverdim. Hemen sudan alma çalışmaları, komşunun gönderini benimkine bağlayıp suya sokmalar, bir düşünce, bir havalar, su bulanıyor, görünmüyor derken, herşey boşa gitti ve braket bir güzel dipteki görünmeyen yeni yerinde sabitlendi. O gün hiçbirşey yapamadan öylece bitti.

Aslında hemen hemen ana eksiklerimizi tamamladık. Şimdi sıra geldi gps, otopilot, telsiz ve redresör gibi elektronik eksikleri tamamlamaya...