3 Haziran 2008 Salı

Sonunda Deneyebildim !!

Herkese merhaba,

Geçtiğimiz pazar özellikle akşam saatlerinde Çam Limanı'ndan dönerken Lidya ile şöyle yata yata bir yelken yapabildik. İşin güzel tarafı oğlum, eşim ve ben !!! Yanlış duymadınız; yata yata oğlum, eşim ve ben.. Hiç korkmadılar...

Neyse... Pazar günü planladığımız üzere oğlum, eşim ve ben sabahın 8:30 unda evden çıktık. Beyaz Fırın'dan aldığımız kahvaltılıklardan sonra soluğu Marina'da aldık. Tekneyi şöyle güzel bir yerleştirdikten sonra, hemen halatları çözüp yola koyulduk. Sakin havada ara ara hafif rüzgar yakalayıp 3-3,5 knot hızla yelken yaparak ve arada sırada da motorla Çam Limanı'na vardık.

Limanın şöyle sakin bir yerinde, yaklaşık 6,5 metre derinliğe 4 kat kadar kaloma verip, demirledik. Fortress 3,2 kg lık çıpayı üçüncü kez denememizde de herhangi bir problemle karşılaşmadık. Daha ilk atışımızda tuttu ve bize problem yaşatmadı. Alma kararı verecekken yaklaşık 10 metre 8 lik zincir ve 50 metre halatla birlikte, Marmara kıyıları için yeterli olacağını nasihat etmişlerdi. Şimdilik gerçekten iyi. Bu arada elektrikli ırgatım da olmaması sebebiyle, çekmesi de çok kolay oluyor bu arada... Bakalım zaman ne gösterecek.. Bilenler, deneyenler veya yorumlar olursa çok sevinirim.

Koçtaş'tan aldığım tenteyi de bumba üstüne gerince değmeyin keyfimize... Öğlen makarnamızı yedik, akşam çayımız bir taraftan, meyvalar bir taraftan bütün gün harika zaman geçirdik. Bizim oğlan sessizlikte bir güzel uyudu. Bendeniz dayanamayıp şöyle bir denize de girdim. Hemen gözlüğümü takıp şöyle bir teknenin altına da bakmayı ihmal etmedim.. Göründüğü kadarıyla şimdilik temiz...

Akşam saat 17:30 gibi toparlanıp dönüş yoluna koyulduk. Eşim dümenin başına geçti ve Burgaz'ın arkasına kadar tekneyi idare etti. Sonrasına ise....

Bastık anayelkeni, açtık genovayı... 10-12 knot havada 5,5-6 knot hız ortalamayla Kalamış açıklarına kadar geldik. Çok zevk aldık.. Oğlum da, eşim de hiç korkmadılar.. Aslında yaklaşık 15-20 derece de yatarak geldik.

Mükemmel bir yelken keyfinden sonra evimize vardık..

Sevgiler...

1 Mayıs 2008 Perşembe

GPS ve El Telsizi

Yavaş yavaş elektroniklere de geldi sıra.

Arkadaşım şu an Amerika'da... Dün akşam kendisine Garmin 430 GPS-balık bulucu ve bir de el telsizi sipariş ettim. Pazartesi günü herhalde elimde olur. O bakımdan çok heyecanlıyım. Geldikten sonra öğrendiğim yada öğreneceğim birçok şeyi size aktaracağım. Şimdiden haritasını araştırmaya başladım, fakat çok pahalı.. 300 Euro dediler sadece harita için. Cihazdan pahalı yani.
Neyse ayrıca anlatacağım sonra sizlere...

GILL-SPORT Works Dragos Cup Yelken Yarışı


Perşembe akşamı sevgili komşum Ergan aradı ve "Cumartesi günü yarış var, katılırmısın" dedi bir anda... Hemen evet dedim ve heyecanla yarış gününü beklemeye başladım. Benim ilk yarışım olmaması sebebiyle çok heyecanlıydım.

Cumartesi sabahı saat 09:00 da marinada buluşmak üzere Ergan ile sözleştik. Sabah herkesten önce ben Lidya'daydım. Çayı ocağa koymuştum bile. Neyse biraz sonra Ergan elinde koca bir poğaça ve açma torbasıyla göründü. Tekneyi neta edip, biraz da boşalttıktan sonra Lidya'da misafirim oldu. Ekibin diğer üylerini beklerken biraz sohbetlendik, kahvaltımızı ettik. ÇAy da bayağı lezzetli olmuştu hani..

Saat:10:00 gibi tüm ekip üyeleri ile birlikte Maral'a geçip hazırlandık. Sonrasında yarışın başlayacağı yer olan Drago'a doğru yelken açtık. Yolda rüzgar o kadar düştü ki, motorları çalıştırmak zorunda kaldık ve hatta acaba yarış ertelenirmi diye de düşündük. Neyse ki düşündüğümüz gibi olmadı ve sanki bizi bekliyormuş gibi, Dragos'a vardığımız anda yüksek hızla esmeye başladı rüzgar...

Neyse 10:50 de start aldık.
Aslında yarışa çok iyi başladık, fakat ilk anda gönderimiz ve balonumuzun olmaması sebebiyle Ayı Bacağı yaparak yol almamız bizi biraz geride bıraktı.

Hava, Balıkçı Adası'nın arkasına geldiğimiz anda coştu. Orsa seyrimiz kaba dalgalı bir denizde ancak bu kadar zevkli olabilirdi. Orsa seyrinde bayağı hızlandak da başlangıçta açılan farkı kapatamadık ve 5. olabildik. Yine de çok zevkli bir gündü. Toplam 7 tekne içinde destek grubunda 5. olduk.

Yarış bittikten sonra aynı hızla yelkenle marinanın yolunu tuttuk, bir çay daha hazırladım ve Lidya'da yine herkesi misafir ettim. Hemen arkasından kupa töreni vs. derken sevgili ekiple vedalaşıp evin yolunu tuttum.

Eve vardığımda herksese heyecanla yaşadıklarımızı anlattım ama hepsi o kadar. Saat 9:00 gibi koltukta uyuyakaldım. Anlamasam da aslında bayağı yorulmuşum. Şükür ki ertesi gü tatildi de güzel bir uyku çekip, güzelce dinlendim.

Şimdi sıra ünlü Boğaz yarışında...


Sevgiler...

23 Nisan 2008 Çarşamba

Yaz gibi !

Pazar günü için planımız şöyleydi; Önce Burgaz Ada'da patates, bira ve sonrasında döner, yemek sonrası da Çamlimanı'na demirlemek, akşam çayı ve dinlence, akşam hava kararmadan dönüş.

Eşim, oğlum ve ben saat 11:00 gibi marinaya vardık. Geçen haftadan mazotun azaldığını bildiğimden, eşim ve oğlumu Lİdya'ya bıraktıktan sonra bidonları kaptığım gibi fırladım ve hemen Kızıltoprak BP den 25 litre mazot alarak tekneye tekrar ulaştım. Depoyu 25 litre mazotla doldurdum ve güzel bir sütlü kahve sonrası halatları fora ettik. Yaklaşık 2.800 devirle ve ortalama 5 knot hızla 1,5 saat civarında Burgaz Ada'da bir Bavaria 37 'ye aborda olduk. Ada'ya çıktığımız andan itibaren planlar şöyle değişti; Barba'da rakı-balık, arkadından dondurma ve şöyle güzel bir fayton turu... Tüm bunların sonrasında Çamlimanı'nda dinlence ve çay.

Gerçekten de hava yaz gibiydi, adayı şimdiye kadar ilk defa bu kadar kalabalık gördüm. Biz otururken insanlar motorlarla tıklım tıklım dolu şekilde hala geliyorlardı. Lezzetli balığımızı yiyip biraz da çakır keyif olduktan sonra o güzel Barba'dan izin istedik ve faytonlara doğru yol aldık.

Biraz da dondurma sonrasında, toparlandık ve Çamlimanı'na doğru yola koyulduk. Fortess çıpayı ilke defa deneyeceğim için heyecanlıydım da bir taraftan.. Neyse yaklaşık 10 dak sonra limana girdik ve 7 metreye sakince demirledik. Hava çok da sakindi gerçi fakat ilk denemede tuttuk ve yaklaşık 2-3 saat orada kaldık. Daha sert havaları bilemiyorum fakat ilk denememiz olumluydu. Bu arada elle, çıpayı ve zinciri toplamak çok kolay oldu. Biraz güneşlendik, çsohbet ettik ve çayımızı içip biraz daha oyalandıktan sonra tekrar yola koyulduk. Yanıma şortumu almadığıma o kadar üzüldüm ki anlatamam. Aslında tam da denize girilecek bir havaydı. Deniz sıcaklığı ortalama 15 -16 derecelerdeydi.

Neyse yola koyulduğumuzda rüzgar bize az da olsa yardım edecek gibi oldu. Ben de asıldım ana yelken mandarına ve hemen bastım anayelkeni. Burgaz'ın arkasından çıkana kadar çok bir yardım olmasa da, Kalamış'a doğru yaklaşırken bir iki sağanak yakaladım ve ana yelken genova 4-4,5 knot ları gördüm. Bu bile bana büyük bir haz verdi. Tabi havuzlukta oğlum annesinin kucağında uyurken çok da fazla üzerine gidemedim rüzgarın.

Saat 20:00 gibi marinaya ulaştık ve harika bir günün ardından sakince evimize ulaştık. Komşularımızdan duyduk ki, şehirde çok fazla trafik varmış. Herhalde hava da güzel diye herkes dışarı atmış kendini... İşte bu çok büyük bir zevk, eğer teknemiz olmasaydı arabayla bizde o keşmekeşin içine girecektik belki de kimbilir.

Umarım bu şans ve fark hayatımız boyunca devam eder ve çok sevdiğimiz bu yeni hayatı sonuna kadar yaşayabiliriz.

Sevgiler...

8 Nisan 2008 Salı

Donatmak...

Bu hafta denize açılamadım, fakat "tekneyi donatmak" adı altında tüm ana eksikleri tamamladım. Yeni 18x60 usturmaçaları şişirip bordalara taktım, 20 m.lik ince halatı ışıklı salvoya bağladım. Geçen hafta zaten reflektör, ışıklı nal, simit, can yelekleri vs. diğer eksikleri yerlerine yerleştirmiştim. Bu arada "Fortress" çapayı da ekledim. Bakalım performansı nasıl olacak.. Bilenler varsa 32 derecedemi yoksa 45 derecedemi verim alınıyor, bilgi verirlerse çok sevinirim.
Sevgiler..

25 Mart 2008 Salı

Pazar Seyri

Birkaç haftadır eşimle hep plan yapmamıza rağmen, gerek yoğunluk, gerek soğuk havalar, gerekse bir türlü planlarımızın birbirini tutmaması sebebiyle Burgaz'a gidemiyorduk. Bu hafta Cumartesi günü yine bir iş sebebiyle adaya gidememek içimizde kaldı. Biz de Cumartesi gecesi "Fırtına hariç ne şartta olursa olsun Pazar günü adaya gidelim artık" diye sözleştik.

Pazar sabahı kaltık. Hava meteorolojiden de bildiğimiz üzere bulutlu ve lodos. Hazırlandık, ufaklığı ve baldızı da alıp Lidya'ya vardık. Duraksız bir şekilde çözdük palamarları ve Burgaz'a doğru seyre koyulduk. İlk defa saat 11:30 sularında adada olduk ve Lidya'yı bağlayıp adada şöyle güzel bir yürüyüş yaptık. Hava kapalı olması ve erken de bir saat olması sebebiyle bizden başka Burgaz'da kimsecikler yoktu desem abartmış sayılmam. Bomboş sahil yolunda oğlum bisikletiyle, bizde tabanvayla gezdik durduk. Eşim kendi merakı fotoğrafçılığını bayağı ilerletti. Herhalde uzmanlık alanı doğa, çiçek, börtü, böcek gibi bir şeyler olacak... Çünkü hep o bahsettiklerimi fotoğraflıyor. Oğlum denize taş atmaya bayılıyor. Adanın kenarında inşaat artığı taşları görünce kaynak bulmuş gibi sevindi ve başladı tek tek taşları denize atmaya...

Yemek saatine doğru ise geri dönüşümüz çok komikti. Oğlum en önce bisikletiyle yarış halinde, arkasından baldız onu kovalar vaziyette, ben arkalarında, eşim de en arkada fotoğraf çekmekle meşgul. Böyle dağınık bir şekilde giderek Barba Yani'ye oturduk. Özlemişler tabi bizi, uzun zamandır hep birlikte gidememiştik Barba'ya. Neyse ayıptır söylemesi açtırdık Yeşil Efe'yi, mezeler, balık, meyva derken kahve ile sonlandırdık yemeği ve hepimiz tatlı kafalarımız ile Kalamış'a doğru yola koyulduk. Yolda bendeniz kaptanınız hariç herkes uyudu tabi.. Sonunda kısa bir motor seyri sonrasında Kalamış'taki yerimize bağlandık.

Yerimize bağlanınca ben hemen başladım çalışmaya ve çıpa, zincir, halat üçlüsünün hazırlığını bitirdim.

Hava kararmaya başladığı sırada Lidya'yı yıkayıp oradan tatlı kafalarımızla ayrıldık. Ülkenin içinde bulunduğu üzücü durumu ve büyük sorunlarını sadece bir gün de olsa unutmaya çalıştık.

Cumartesi Hikayesi


Merhabalar,

Bu hafta Cumartesi gününü oğlumla geçirdim. Sabah kahvaltısı, biraz keyif, oyun derken parkta oynamaya varan bir öğleden önce...

Öğleden sonra, oğlumu babaannesi ve teyzesine kısa süreli emanet edip, Lidya'nın eksiklerini almaya gittim. Nal, simit, usturmaçalar, dürbün, vinç kolu, harita lambası, onaylı can yelekleri, çıpa, zincir, konnektör, havalı korna, rota cetveli, halatlar vs.vs. Ne çok eksiğim varmış değil mi. Bu kadar eksikle denize nasıl çıkıyordun demeyin sakın. Eh insan bütün parasını tekneye yatırırsa sonu böyle oluyor.

Neyse, aldıklarımı tekneye gidip yerleştirmek için babaannesinin yanından oğlumu da alıp fırladım marinaya... Oğlumla bir heves başladık çalışmaya.. Tabi dört yaşına daha yeni yaklaşıyor olması sebebiyle biraz da sorgu sual içinde olmasından, ben de onu cevaplayayım, bir yandan da çalışayım derken, dikkatsizlikten nal ışığının braketini suya cup diye düşürüverdim. Hemen sudan alma çalışmaları, komşunun gönderini benimkine bağlayıp suya sokmalar, bir düşünce, bir havalar, su bulanıyor, görünmüyor derken, herşey boşa gitti ve braket bir güzel dipteki görünmeyen yeni yerinde sabitlendi. O gün hiçbirşey yapamadan öylece bitti.

Aslında hemen hemen ana eksiklerimizi tamamladık. Şimdi sıra geldi gps, otopilot, telsiz ve redresör gibi elektronik eksikleri tamamlamaya...

18 Şubat 2008 Pazartesi

Beyaz ve Kalamış Marina ...


Kalamış Marina her ne kadar korunaklı bir yer dahi olsa, her fırtınalı günde veya hava muhalefetinde kızıma bir gidip bakmak istiyorum... Bir kontrol edip bağları sıkılaştırdıktan sonra, güverteye ve içeriye bir göz atıp eve dönüyorum.

Diğer fırtınalı günlerden farklı olarak bu sefer de karlı bir gün olan geçtiğimiz Pazar günü, yine Lidya'yı görmek üzere marinaya gittim. Tahmin ettiğim gibi bembeyaz kar örtüsü içerisindeydi. Suyun yüksekliği o kadar düşmüş ki kendi tekneme çıkma imkanım olmadı. Marinada su seviyesini ilk defa bu kadar düşük gördüm ve umarım beni affeder, yandaki komşum Lotus'tan Lidya'ya çıkmak zorunda kaldım. Gönlüm Lidya'nın o kadar karın altında kalmasına elvermediği için hemen bir temizliğe giriştim. Yaklaşık 1-1,5 saat içerisinde Lidya'yı tertemiz ettim. Bayağı yorulsam da eve dönerken mutluydum.

Ertesi gün işlerimi ve ziyaretlerimi hallettikten sonra, yine Lidya'yı bir kontrol etmek istedim. Fakat bir de ne göreyim, üzeri Pazar gününden de fazla, bembeyaz karla kaplanmıştı.

Uzun uğraşlar sonunda akşama doğru tertemiz yaptım ve sevgili komşum Ergan'ın tavsiyesi üzerine deniz suyu ile bir güzel yıkadım Lidya'yı. Yine marinadan ayrılırken mutluydum. Çünkü Lidya kar sularından zarar görmeyecekti.

Diğer yandan biraz zaman sonra marinada bu temizleme işini yapan sadece kendimin olduğumu anladım. Herhalde bu havada tek deli bendim.

Öteki yandan en güzeli neydi biliyormusunuz ? O manzara...

Ponton, neredeyse dizimin bir karış aşağısına kadar kar olmuştu ve el değmemiş bir durumdaydı. Bembeyaz kardan tekneler, kardan bir marina ve tertemiz bir deniz...

O manzarayı görmeliydiniz...

Tabi göremeyenler için bir iki fotoğraf çektim. Albümümden görebilirsiniz.

Sevgiler...

12 Şubat 2008 Salı

Fırtınamsı Rüzgar...


Hanımlar ve Beyler, geçen cumartesi günü ilk defa bu kadar sert bir havada denize çıktım. Aldığım zevki kelimelerle ifade etmem oldukça güç... Birkaç fotoğraf ve ayrıca küçük bir film çektim. Fotoğrafları yükleyeceğim fakat videoyu yükleyebilirmiyim bilmiyorum.

Neyse... Cumartesi sabahı, komşum Maral teknesinin sahibi sevgili Ergan marinaya gelip gelmeyeceğime dair beni aradı. Zaten denize çıkmak için can atan ben, hemen fırladım ve marinaya gittim. Önce Lidya'da yeni aldığım ısıtıcıyı denedim ve içeriyi şöyle güzelce bir ısıttım. Sonra şöyle bir güzel çayı demledim ve Ergan'ın da katılmasıyla küçük bir sohbet eşliğinde çaylarımızı yudumladık. Bana haftasonu yapılacak Boat Show için VIP davetiyesi olduğunu söyleyip hava atmaya çalışırken, bende de VIP davetiyesi olduğunu öğrenince çok üzüldü çok ;)

Kısa bir sohbet sonrası hava ne kadar sert olursa olsun denize çıkmaya karar verdik, fakat Lidya daha bu konuda çok yeni olduğundan, tercihimizi bir Beneteau 24 olan Maral'dan yana kullandık.

Biraz sonra, yine komşumuz Saki'nin sahibi sevgili Serdar' da bize katıldı. Üç cesur yelkenci çözdük palamarları ve birinci camadanın hazırlıklarını bitirip, saat 15:00 gibi açıldık. Daha marinadan çıkar çıkmaz bastırdı hava... Bazı sıralarda belki de hızı 25 - 30 knot' a ulaşan rüzgarın da hızıyla Burgaz'a doğru yol almaya başladık. Tüm yol boyunca dümendeydim ve size nasıl zevk aldığımı anlatamam.. Bu arada denizde bizden başka ya bir tekne vardı ya da iki.. Biz, yaklaşık 7-8 knot hızla Burgaz'a vardık. Fakat takdir edersiniz ki o rüzgarda yelkenleri toplayıp, karaya çıkmak biraz zor oldu. Bir de genova takılınca değmeyin keyfimize!! Hepimiz birşeyler yapıp birkaç uğraştan sonra sarabildik genovayı zorla da olsa... İki ada arasındaki boğazdan geriye doğru o kadar gitmişiz ki oradan tam yolla Burgaz'a varmak 10 dak sürdü...

Bir balıkçı teknesine aborda olduktan ve biraz da problemler yaşadıktan sonra Burgaz Adası'na çıkabildik. Adada sadece bizim teknemiz ve her zamanki balıkçı tekneleri vardı.

Barba'da in cin top oynuyordu. O havada bizi orada görünce saygı gösterip, bir dediğimizi iki etmediler.. Aslında o havada gelmemize biraz da şaşırdılar sanırım. Dönerken belli bir saate kadar sizi geri aramazsak sahil güvenliğe haber verin bile dedik... Ayıptır söylemesi rum ezgileri eşliğinde, biraz kalamar, biraz patates kızartması ve bira çok iyi geldi ve o kadar sıkı giyinmemize rağmen soğuktan üşümeye başlayan bizlerin içini ısıttı. Çok oturamadık, çünkü saat 17:00 yi geçiyordu ve hava kararmaya yakındı. Yaklaşık yarım saat sonra 2. camadanı da vurup tekrar açıldık, geri dönmek üzere.. Hava daha da sertleşmişti. Sallantıda hava yapmasın ve bizi yarıyolda bırakmasın diye motoruda çalıştırıp devam ettik.

Bazı sıralar tahminim 30- 35 knot hızıyla esiyordu rüzgar. Yediğimiz sağanaklar da cabası. Denizde bizim dışımızda sadece bir iki şehir hatları vapuru ve bir iki de büyük balıkçı teknesi vardı. Balıkçı tekneleri ışıklarıyla bizleri aydınlatıp birşeyimiz olup olmadığını kontrol ediyorlardı. Rüzgar biraz ters estiğinden birkaç tramola ile yaklaşık 1,5 saat sonra Kalamış'a vardık. O gece hepimizin işleri olmasa birkaç saat daha denizde kalabilirdik, çok zevk aldık. Öyle ki marinaya vardığımızda Ergan "biz denizciyiz" diye çığlıklar atarak şarkı söylüyordu.

Tekneyi 19:00 gibi bağladık ve neta ettikten sonra ben hemen eve uçtum. Çünkü aynı gece bize misafir de geleceğinden daha fazla kalamadım.

Eve geldiğimde de fotoğraflar ve video eşliğinde herkese yaşadığımız günü anlattım.

Bu işe başladığım için kendimle tekrar gururlandım ve hatta şanslı bir kul olarak tekne sahibi de olduğum için Allah'a şükrettim.

Herkese selamlar, saygılar...

21 Ocak 2008 Pazartesi

Burgaz'da öğle yemeği..


Merhabalar,

Cumartesi günü öğle saatlerine doğru eşim, oğlum ve ben Burgaz adaya gidip küçük bir ziyafet çekmeye karar verdik ve hemen atladık arabamıza, Kalamış Marina'ya vardık. Lidya'ya vardığımız anda çözdüm halatları ve hemen yola çıktık. Yaklaşık 1 saat 15 dak gibi bir sürede 4,5-5 knot hız ortalamayla -motor genova- Burgaz Ada'ya vardık. Biraz da oğlumun uyanmasını bekledikten sonra karaya çıktık. Tabi ufaklık uzun zamandır sessizce denizin üzerinde sallanarak uyumayı unutmuştu, tekneyi görünce uyuyakaldı desem pek de abartmış olmam.

Neyse sonrasında geçtik Barba'ya ve her zamanki lezzetli balık-meze-rakı üçlümüzü birleştirdik. Eşim antibiyotik aldığından bu sefer rakıyı kendi kendime içmek zorunda kaldım. Fakat o da Coca Cola'yla bana eşlik etti.

Bir ara tesadüfen oralarda gezen müzisyenler içeri girip de fasıl yapmaya başlayınca bayağı da eğlendik ve hoş zaman geçirdik.

Tam kalkmamıza yakın oğlumu parka götürdüm, çok soğuk olduğundan pek fazla kalamadık ve geri döndük. Bir baktım ki sevgili komşum Ergan'da teknesiyle benim teknenin yanına aborda olup yan masamıza oturmuş. Biraz sohbet biraz muhabbet, sonrasında kalktık.

Dönüş yolunda Lidya ile ilk defa bu sertlikte bir havada yola çıktığımızı anladım. Hava muhtemelen 10-12 knot civarında esiyordu ve dalga boyu da yaklaşık 1.0- 1,5 metre seviyelerindeydi. Ben oğlumla eşimi fazla da rahatsız etmemek için yine ana yelkeni açmadım, buna rağmen motor- genova yaklaşık 6,5 knot ortamalayla bayıla bayıla Kalamış'a vardık. Tabi gidişten çok daha kısa sürdü dönüş ve hava kararmaya yüz tutmuşken pontona bağlandım.

Aslında nasıl da ana yelken genova gelmek istedim, anlatamam. Fakat benden söylemesi; ailenizi veya misafirlerinizi yatırıp da sakın korkutmayın bir daha zor gelirler sizle..

Herkese iyi haftalar...

14 Ocak 2008 Pazartesi

Güneşli bir kış günü..


Geçen hafta Cuma akşamı, çalıştığım şirketin her yıl düzenlediği geleneksel bayi yemeğine gittim. Biraz da içkiyi fazla kaçırarak sabaha karşı eve döndüm. Cumartesi günü, daha önceden konuşmamız doğrultusunda, sevgili Taner Özer ile çok denize çıkmak istememe rağmen, aksiliklerin birbirini izlemesi sebebiyle isteğime ulaşamadım. Öncelikle geç gelmem, geç kalkmama sebep oldu, sonrada oğlum ateşlendi ve akşam doktora gitmek durumunda kaldık. Gece ateşi iyice arttı ve antibiyotik tedavisine başladık. Umarım kısa zamanda iyileşir.

Bu arada, Pazar günü için hep birlikte Burgaz'a gitme planlarımız da oğlumun ateşlenmesi sonucu suya düştü. Neyse o iyi olsun da hiçbir şey önemli değil. Ben yine de haftasonu planlarımın içimde kalması sebebiyle, Pazar günü oğlumu ve eşimi biraz da hava alsınlar diyerek anneannelerine bıraktım ve kısa bir kaçamak için, akşam saat 15:00 sıralarında Kalamış Marina'ya vardım.

Lidya her zamanki neta haliyle marinada bekliyordu. Hiç vakit kaybetmeden çözdüm koltuk halatlarını ve tek başıma açıldım denize... Biraz yelken, biraz motor, denizin tadını çıkardım. Fena da olmadı hani, hem bolca iyot depoladım, hem de denizde kalıp rahatladım. Saat 17:00 gibi, hava kararmadan hemen önce de marinaya döndüm, bağladım halatları, tekneyi neta ettim ve şöyle batmadan son bir kez güneşe baktım. Bu güzellikleri yarattığı için ve en önemlisi bunları görüp zevk alabildiğim için Allah'a şükrettim. En sonunda da Lidya'ya da biraz su tutup ayrıldım marinadan..

Aslına bakarsanız tek başıma çıkmayı da seviyorum denize... Kendimi, rüzgarı ve denizi dinleyebiliyorum. İlk yabancı uyruklu hocam İtalyan Gero'nun söyledikleri geliyor aklıma, önce motorla gez, sonra sadece genova, sonra da sadece anayelken vs. Tekneni ve kendini tanı...

Herkese sevgiler, iyi haftalar...

6 Ocak 2008 Pazar

Karlı Bir Haftasonu


Uzun zamandır, İstanbul şöyle bembeyaz olsa da, denize çıktığımda şöyle bana bir poz verse diye hayal ediyorum. Ben de onu bir fotoğraflasam.

Bu hafta Cumartesi ve Pazar günü Lidya'ya uğradım. Cumartesi günü öğleden sonra bidonla biraz mazot alayım da depoya aktarayım istedim, fakat bayağı zorlandım. Artık bidonla yakıt satmak-almak yasaklanmış. Karakoldan kağıt almak gerekiyormuş. Neyse sonunda birkaç benzinci dolaşsam da, kimlik bilgilerimi vererek en azından bir bidon mazot alabildim. Benzin almak isteyenler yandı, ancak ve ancak karakol izni gerekiyor.

Neyse sonrasında marinaya gittim. Lidya'da ısıtıcıyı da açıp, sevgili Ergan ile birlikte çay içip sohbet ettik. O arada motoru da bir saat çalıştırdım ki aküler şarj etsin. Akşam hava kararırken de tekneden ayrılıp, küçük bir alışveriş sonrası evimin yolunu tuttum. Tekneden ayrılırken lapa lapa kar yağıyordu ve Lidya'nın üstü bembeyaz kar olmuştu.

Pazar günü ise Ergan ile öğleden sonra denize çıkarız diye sözleştik, fakat görüşemedik. Ben de şöyle Lidya'nın içini ve dışını şöyle etraflıca bir temizledim. Uzun zamandır içini temizleyemiyordum, iyi de oldu.

Lidya'ya her hafta uğruyorum. Hatta vakit bulursam haftada iki defa bile uğramaya çalışıyorum. Aslında hiç birşey yapamasam bile teknenin içinde veya üzerinde olmak bana büyük mutluluk veriyor. Bir an önce havaların ısınmasını umut ediyorum. Böylece teknede eşim ve oğlumla daha da fazla vakit geçirebileceğiz. Havaların çok soğuk olması sebebiyle onları yanıma almaya pek cesaret edemiyorum. Zira her aldığımda birinden biri nezle oluyor...

Umarım haftaya hava güzel olur da şöyle güzel bir yelken yaparız.

4 Ocak 2008 Cuma

Yıl 2008..


Ufak tefek eksikliklerin haricinde Lidya hazır.. Çok uzun zamandır bunu bekliyordum. Eşim özellikle de oğlum tekneye bayıldılar. Baba bu tekne çok güzel diyip durdu oğlum.. Aslında hakikaten küçük bir aile için çok yeterli yaşam alanına sahip bir tekne.. Zaten başından beri buna göre plan yapmıştım; ailem ve beni Türkiye denizlerinde gezdirebilecek, diğer yandan bazen de yelken sporu yapabileceğimiz, fazla da masraf getirmeyen orta boylu bir tekne. İlginçtir gören hiçkimse Lidya'nın 26 feet boyunda olduğuna inanamıyor. Gerek içi, gerekse eni-boyuyla 30 feet gibi duruyor tekne.

Neyse, sonunda ilk yelken seyrimizi 3 hafta önce yaptık. Çok hafif bir hava olması sebebiyle 2-2,5 knot ortalamayla sessiz bir seyir yaptık. Olsun.. Denizin üstündeydim ya, bu kadarı bile yeterli bana ... Geçen hafta ise yine hafif bir havada 3-4 knot hızla bir gezindik.

Bilmiyorum ama bana denize yakın olmak bile büyük mutluluk veriyor, üzerinde olmak ise başka bir haz. Bu arada ilk Ege26 lardan biri olan Talya'nın sahibi Sevgili Taner Özer ile bir süredir görüşemiyoruz ama hala kendisinden misafir edebilmek üzere haber bekliyorum, söylemeden geçemeyeceğim.

Yeni yılın ilk günü, yani 01.01.2008 tarihinde, ailemle birlikte şöyle motorla bir gezinti yaptık, hava akşam öncesinde gerçekten çok güzeldi. Fakat akşam saatlerinde birden oldukça soğuk esmeye başladı. Yine aynı akşam eşim ve oğlumla teknede kitap okuyup, vakit geçirdik. Bir de elektrikli fanımızı çalıştırdık ki değmeyin keyfimize. Çorbalarımızı içtik, tabi oğlum uyudu. Sonrasında da geç saatlerde eve vardık.

Yani hanımlar beyler... Bundan sonra her hafta yazmaya çalışacağım. Herkese sevgiler...